“Sosyal medya çıktı mertlik bozuldu.”, “Bunların hepsi klavye delikanlısı.” gibi ve buna benzer pek çok cümleyi günlük hayatınızda da birçok kere işitmişsinizdir. Sosyal medyanın hayatımıza etkisi gözle görülenin de ötesinde, bu artık tartışmaya kapalı. İnsan bazen düşünüyor, “Hep vardı da bazı şeyler, bunları sosyal medya mı ortaya çıkartmakta, yol hâline geldi?” Eskiler daha iyi bilir tabii, biz biraz daha geç doğsak direkt sosyal medyanın içine doğacak kesimiz. Yine de ucundan bucağından yakaladığım kadarıyla bu kadar değildi.
Biz mahalle aralarında, sokaklarda büyüyen çocuklarız, hava kararınca saklambaç oynayan ve bunu korkmadan sürdürebilen. Şimdiyi sorarsanız, o yaşların üzerine geçen 15 yıla dayanarak şunu söyleyebilirim, saat biraz geç olduğu zaman tedirgin oluyorum. Özellikle kışın, hemen işlerimi halletsem de eve gitsem, “Başıma bir şey gelmeden.” diyorum. “Başıma bir şey gelmeden” demek çok acı, maalesef bir kadın olarak özellikle bunu söylemek zorunda kalmak.
Gelelim sosyal medya kısmına. Sosyal medya gereklilik mi yoksa bir zevk unsuru mu, tartışılır ama mesleki açıdan gereklilik diyerek devam etmek istiyorum yazıma. Birçok “saplantılı” diyebileceğimiz profilin önüne düşebiliyoruz ki onlar da tam olarak burada devreye giren “klavye delikanlıları” olarak elinden gelen rahatsızlığı hizmetinize amade ediyor. Engellemekle de bitmiyor ne yazık ki artık. Çünkü her bilgiye ulaşmak artık öyle kolay ki, anlatamam.
E adalet sistemimiz de malum. Bu “klavye delikanlısı” ceza almayacağını biliyor, hatta bir şikayette bulunduğun zaman daha da hırslanarak “Canını alacağını.” bile iddia ederek tehditler savuruyor. Sonrası malum…
Yine de şunu diyerek bitirmek istiyorum, Allah ülkemizi bir an evvel her anlamda refaha çıkartsın. Bir de tedbiri elden bırakmayalım, artık her çantaya sığabilecek mini deodorantlar üretildi.